Tehir ve helaket

Ertelemek, tehir etmek. Yani yapılması gereken bir işi, yapılabileceği zaman sınırları içinde ve fakat son kesite bırakmak. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi ertelemede, işin yapılması gereken zaman dilimi dışına sarkıtılması yoktur. Öyle olmuş olsaydı, buna ertelemek değil, ihmal ya da yapmamak denirdi. Ancak tehirde ihmal olmamasına karşın bir ihmal meyli vardır ki bu da rahatlık, atalet ve tembellik hislerinden kaynaklanmaktadır.

İnsanoğlu geleceğe ait doğru bilgi imkanından yoksun. Bu yüzden geleceğe yönelik sadece ihtimallere dayalı bir hareket tarzı içerisinde olabilir. Yani gelecekte bir bilinmezlik söz konusudur insan için. Bu hareket noktasından bakıldığında, bugün yapılması gereken işlerin yarınlara ertelenmesinde bir umursamazlık ve duruma göre bir helaket de olabilir. Oysa bugünün işi yarına bırakılmamalıdır. Çünkü bugün için yarın var, ama yarın olduğunda işi yapması gerekenler olmayabilir.

Tehir edilen iş de, işin tehir edilmesi de normalde programlı bir yapı içerisinde gerçekleşiyor görüntüsü veriyor. Ancak yapılması gereken işin ertelenmesi, çoğunlukla rahatlık hissinden kaynaklanıyor. Fakat durum bununla da kalmıyor, bu rahatlık hissi, işin kolaylıkla yapılabileceği vakitler ile tehir edildiği vakitlerdeki şartların aynı olabileceği yanılgısının da oluşmasına böylelikle işin ertelenmesi kararının, işin zorlaştırılmasına neden olacağı şeklinde bir karar olarak algılanmamasına sebep oluyor. Parası ve zamanı müsait olduğu halde elindeki faturayı sonraki günlere erteleyen bir kimsenin, ya tahsis ettiği parayı harcadığı ya zaman itibariyle çok ciddi darlıklarla karşılaştığı ya da her iki noktada birden sıkıntı içerisine girdiği dolayısıyla faturasını son ödeme tarihinden sonraya bırakmak ve gecikme zammı ödemek zorunda kaldığını hepimiz biliriz. Günlük hayatımız gerek kendimizin gerekse çevremizdekilerin bu tarz tehir anekdotlarıyla doludur.

Şimdiye kadar hep faturaların son ödeme tarihinden sonrasına bırakılmaması gerektiğini öğrendik. Bıçak kemiğe dayandığı zaman soluğu aldık vezne kuyruklarında. Herkesle aynı kültürü paylaştığımız için kuyruklarda herkesi görme şansımız hep oldu. Faturaların son ana bırakılmaması gerektiğini öğrenemedik. Bağlayıcılığı ve müeyyidesi olmasına rağmen faturalarda bunu öğrenemediğimiz gibi, gündelik yaşantımız içerisinde de ertelemelerimizi geciktirmedik. Sınavlara hazırlanacağımız vakit, sınav akşamlarını bekledik. Çok çalışıp bol not almanın böyle mümkün olacağını düşündük. Oysa eğitimcilerimiz her fırsatta bunun yanlış olduğunu söylemişlerdi. ÖSS benzeri sınavlara girileceği zaman bile aynı ertelemeleri yaptık. Kendi yaşantımıza dair bir rota çizmemize kolaylık sağlayacağını bildiğimiz ÖSS benzeri sınavlar için, örneğin, lise 1’de ‘henüz erken’, lise 2’de ‘Yazın başlarım’ diyerek yaptığımız tehirler neticesinde lise 3’te ‘çok bilgi eksiğim var’ deyip kendimize savunma mekanizmaları geliştirdik. Bugün kısmen aldığımız rahatlık hazzı, yarın daha büyük sıkıntılarla karşılaşmamızı sağlayacaktır. Kısmen rahatlık hazzı diyorum çünkü, her tehir aslında biraz da gizli bir sıkıntıyı bünyesinde barındırıyor.

Yani biz nedense yakın zamandaki kısa rahatlığı, uzaktaki uzun ve belki de sürekli rahatlığa tercih ediyoruz. Yakın ve uzak burada bizim için ciddi bir çeldirici oluyor. Belki biraz da duygularımızla hareket ediyor ve öyle karar veriyoruz. Yaşam biçimimiz çoğunlukla düzenli olmaktan uzak. Biz daha çok bizim dışımızdaki şartlar dolayısıyla düzenlenmiş, onlar olmadan düzensiz denilebilecek bir yaşam kültürüne sahibiz. Programsızlığımız da esasında zaman algımızdan kaynaklanıyor. Zamanı doğru yönlendirebilecek bir pratik geleneğimiz yok. Daha çok, deyimleştirdiğimiz şekliyle, zamanı harcamayı tercih ediyoruz. Bu yüzdendir ki, yapılması gereken işlerimizin tehirinde mevcut zamanı yapılması gereken işten daha mühim bir iş için ayırma anlayışı yatmıyor.

Yapılması gereken işleri ertelemek bir yaşam biçiminin belirgin özelliklerinden biridir. Hayırlı işlerde acele edilmesi gerektiğinin sıklıkla vurgulandığı bir kültür coğrafyası içerisinde atalet ve tembellik duygularına yenik düşmüş bir yaşam biçiminin ikame olması ihtimaline karşı en büyük ikaz yine kültür dünyamızın temel parametrelerini şekillendirmiş olan İslam peygamberinden geliyor. İslam peygamberi ‘Heleke’l-musewwifun’ yani ‘erteleyenler helak oldular’ diyerek her türlü ertelemenin sonuçları itibariyle önemli açmazlara gebe olacağını ikaz ediyor. Her ne kadar Hz. Peygamberin zahiren belirttiği erteleme, işlenen günahlar dolayısıyla tevbeyi ertelemek ise de, erteleme fiilinin ona neden olan ve onu besleyen diğer unsurlar yönüyle bir yaşam tarzını oluşturduğu da bir gerçektir.

Bugün yapılması gereken işleri yarına ya da biraz sonraya ertelememek, mevcut zamanda sahip olunan şartları ve imkanları doğru değerlendirebilme yeteneğine sahip olmak avantajı sağlar insana. Böyle bir avantaja sahip olan insan, hayatı ve zamanı en doğru şekilde anlayabilme imkanı elde etmiş demektir. Hayatında ertelemeler olan insan ise, hayatın ve zamanın doğru bilgisinden mahrumdur ve sahip olduğu imkanların künhüne vakıf değildir.

Öyleyse önce hayatı ve zamanı doğru okumak gerek. Okumayı ve öğrenmeyi erteleyen bir toplum olarak önce hayatı ve zamanı doğru okumak ve bunların künhüne ulaşmak durumundayız. Aksi takdirde bizi bekleyen sonuç her konuda ‘helaket’ten başkası olmayacaktır.