‘Hababam’ bizi bozar!

Kendimi bildim bileli eğitim öğretim sezonları ile eş zamanlı olarak, sanki zamanın anlam ve önemini en iyi anlatan bir materyal imiş gibi hep ‘Hababam Sınıfı’ oynatılıyor televizyonlarda. Küçükken güler geçerdim. Güler geçerdim çünkü, güldürürken düşündüren ve eğiten bir yanı yoktu. Şimdilerde ise, Hababam Sınıfı ve türdeşlerinin eğitim öğretim hayatımızda dejenerasyon oluşturan ve bunu en zayıf noktamızı istismar etmek suretiyle gerçekleştiren filmler olduğunu düşünüyorum. En zayıf noktamızı yani gülmeye olan ihtiyacımızı suistimal ederek. Biz Hoca Nasreddin’in şahsında nükteyi, güldürürken düşündüren söz dizimleri olarak öğrendik. Gülmek ya da güldürmek, içinde tahrip unsuru taşıyan yahut bozan birtakım nüveler taşımaz bizim kültürümüzde. Güldürürken vurmak olmaz. Güldürmeyi bir silah olarak kullanmaz bizim insanımız.

Ama Hababam Sınıfı filmi bana hiç de öyle göründüğü gibi masum gelmiyor. Biz sinema sektörünün doğrudan ya da dolaylı olarak bir misyonu en etkili şekilde seyircisine ulaştırma ve böylelikle global anlamda bir gündem oluşturma noktasında ciddi bir ağırlığa sahip olduğunu biliyoruz. Bu konuda komedi filmleri en başarılı filmler arasında değerlendirilebilir. Bu bir. İkincisi, Türkiye’de komedyenlik yaparak insanları güldürmeye çalışanlar, insan zekasıyla dans ederek bunu yapmak yerine mahremiyet ve saygınlığı bulunan unsurları arsız bir üslupla dile getirerek karşılarında bulunan kitleyi utanç karışımı bir gülmeye sevk edecek çok daha basit bir güldürme yöntemi seçtiler. Birer zeka parıltısı tespit ve ifadesi olmaktan uzak olan bu yaklaşımı, belki de aynıyla Hababam sınıfı ve türdeşlerinde de görmek olası.

Hababam Sınıfı filmleri, Türkiye’de eğitim hayatına indirilmiş keskin bir darbe olarak değerlendirilebilir. Bu ifadeyi elbette film senaryosunun esinlendiği roman için kullanmıyorum. Çünkü roman ancak okuyucusunun gündemini işgal eder ya da değiştirir. Ama film, hem de yüzlerce kez seyrettirilen bir film, milyonlarca kişiyi etkiler. Neden Hababam Sınıfı filmleri Türkiye’de eğitim hayatına indirilmiş keskin bir darbe olsun? Çünkü filmin tüm serilerini hatırlamaya çalıştığımda belleğimde hep öğretmenlere yapılan saygısızlıklar, saygısızlık sınırlarını aşan davranışlar, alay etmeler, küçük düşürmeler, öğretmeni bir eğlence maymunu haline getirmeler, okul ve okul idaresine karşı çıkmalar ve hepsinden önemlisi eğitim öğretim kurumunu işlevsiz bırakma gibi hususlar ön plana çıkıyor.

Eğitim, bir toplumun kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak en önemli olgulardan biri. Bunda meydana gelecek herhangi bir yozlaşma doğrudan toplumsal dokuya sirayet eder. Örgün eğitim, eğitim öğretimin doğal mekanı olan okullarda gerçekleşir. Sağlıklı bir eğitim öğretimin gerçekleşebilmesi de tabiî olarak öğreten, öğrenen ve öğretilen bilgi arasındaki bağlantının doğru olarak kurulmasıyla mümkündür. Bilginin ve bilgi sahibi olmanın öneminin vurgulanmadığı, öğrenen ve öğreten arasında olması gereken saygı–sevgi bağının kurulamadığı ya da zedelendiği bir atmosferde ne öğrenmeden ne de öğrenmenin neden olması gereken davranış değişikliği anlamında eğitimden bahsedilebilir.

Hababam Sınıfı serileri, öğrenci nezdinde öğretmenin saygınlığını ortadan kaldırarak onun bilgi alabileceği menbaa yönelik ciddi bir saldırıda bulunmaktadır. Filmin espri olarak nitelendirilen kısımları iç dünyamızda saygın bir yere koyduğumuz öğretmenle ilgili arsız yaklaşımlardır. Seyircinin gülmesine neden olan da zaten bu saygınlığın çiğnenmesidir.

Bu yaklaşımları eğitim öğretim ameliyesinin doğru bir şekilde tesis edilebilmesi için eğitimin olmazsa olmazlarından olan saygı unsurunu ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımlar olarak değerlendirmek mümkündür. Doğrusu ben, Hababam Sınıfı ve türdeşi filmleri zaten henüz tam manasıyla oturtulamamış ya da rüştünü ispatlayamamış olan eğitim yapısını bilinçli bir şekilde bozmaya yönelik filmler olarak görüyorum. Bu filmlerin her eğitim öğretim sezonunda yeniden gösterime sokulmasını da aynı tahribatın sürekliliğini oluşturma çabası olarak görmek gerektiği kanaatini taşıyorum. Ben hiç kimsenin Hababam Sınıfı paradigmasının ülkemizi çok önemli noktalara taşıyacağını düşünebileceğini zannetmiyorum. Yine hiç kimsenin o senaryoda yer alan, öğretmenini bir eğlence malzemesi yapan tiplemeyi kendi çocuğunun okul hayatında sergilemesinden hoşnut olabileceğini de düşünmüyorum.

Türkiye’de eğitim dünyasına yönelik tek olumsuzluk Hababam Sınıfı değil elbette. Uzun bir zamandır televizyon ekranlarından izlenilen ‘Hayat Bilgisi’ adlı dizi filmin de eğitim hayatımızda ne tarz yaralar açtığını eğitim camiası içerisinde bulunan eğitimcilere sormak gerek. En basit olumsuz etkilerinden biri olarak, öğrencilerin öğrenci formundan çıkmalarını sağlayan kılık kıyafet tarzını afişe ederek öğrencilerin şekilsel anlamda bir disiplinsizlik içerisine girmelerine öncülük ettiğini söylemek mümkün.

Ya da yakın zamanda sinemalarda gösterime sunulan ilk Yeşilçam korku filminin adının ‘Okul’ olması da bir başka gariplik. Ben filmi izlemedim. Ancak filme ‘Okul’ isminin konulmasının basit bir yaklaşım olduğu kanaatini de taşımıyorum. İsim her zaman önemlidir ve üzerinde ciddi müzakereler yapılır. Bir eğitim öğretim mekanı olan ‘okul’un bir korku filmi için isim olarak seçilmesini anlamlı buluyorum. Sevdirilmesi ve özendirilmesi gereken bir kurumun korku hissi uyandıracak bir tarzda insanlara sunulmasının doğru olduğunu düşünmüyorum.

Bunlara son günlerde seyrettiğimiz bir gsm operatörünün üniversitelilere yönelik kampanya reklamındaki eğitime verilen değerin(!) ortaya çıkardığı laçkalığı da eklersek, öyle sanıyorum ki, taşlar yerine daha kolay oturacaktır.

Şunun altının önemle çizilmesi gerektiği kanaatindeyim: Eğitim ve öğretim hiçbir zaman basit komedi malzemesi yapılamaz. Yapılmamalı. Çünkü eğitim ve öğretim faaliyeti, ciddiyet isteyen ciddi bir faaliyettir.

 

Not: Bu yazı, 01 Mart 2004 tarihinde Yenişafak Gazetesi, Düşünce Günlüğü sayfasında yayımlanmıştır.