Anne: Yani herşey

Onu anlatmanın en şanssız yanı, bunu kelimelerle yapmak zorunda kalışımız olsa gerek.

O, kendisi olmasaydı bizim de olamayacağımız.

O, varlığımızın inşa sürecinde en aktif şekilde istihdam edilen varlık.

O, kendisinden olduğumuz, kendisinden koptuğumuz.

O, anne.

Yani anne…

Dört yaşını doldurmaya başladığın şu aylarda anneler günü dolayısıyla bir hediye almamız gerektiğini konuştuk seninle.

Ertesi güne kimseye söylemeyecektik bunu.

Aslında beraber gidecektik hediye almaya.

Ama ben senin de adına yalnız gittim.

Seçmekte zorlandım doğrusu alacağımız hediyeyi, fakat olsun.

İnsan gerçekten zorlanıyor böylesi durumlarda.

İki hediye aldım.

Biri senin annene, biri de benim anneme.

Üzerine şunu yazdırdım, senin de bütün kalbinle katılacağını düşünerek:

Anne…

Yani herşey…

Betül.

Diğer hediyeye ne yazalım? diye sordu oradaki tezgahtar.

–   Herşeyin ötesi olmaz ki, dedim.

Ona da aynı şeyi yazdık.

Annem…

Yani herşey…

İki annenin hediyesini de sen takdim ettin.

–   Anne, babaanne. Anneler gününüz kutlu olsun, diyerek.

Oldukça keyif almıştın bundan.

İlk kez bir hediye veriyordun kızım.

İlk kez ve en önemli kişilere:

Annelere…

(9 Mayıs 2001)