Haydı Çocuklar! Dağılalım, Sonra Tekrar Toplanalım

Deprem beklenilen bölgelerde hep şu hatırlatmalar yapılır: Aile meclisinde mutlaka bir araya gelerek, deprem olduktan sonra neler yapacağınızı ve nerelerde tekrar buluşabileceğinizi kararlaştırın. Ayrıca böyle olağanüstü bir olay sonrasında hayati önemi bulunan bir erzak ve ilk yardım çantası da hazırlayın. Aile fertlerinin her birinde belirlenen alternatif ve nihai iletişim ve birleşme adresleri mutlaka aynı olsun.

Çünkü deprem sonrasında kontrol insanın elinden çıkıyor artık. Dışarı çıkıldığında veya kendinizi dışarıya attığınızda, orada yaşanan korkunç bir kargaşanın ortasında buluveriyorsunuz kendinizi. Herkes bir telaş ve bir kaçış içinde. Kimse kimseyi görmüyor. Ortalık toz duman. Koşuşan ve ağlayan insanlardan duyulan ‘Şu mahalle yerle bir olmuş.’ ‘Şu okul çökmüş.’ ‘İyi ki, bugün tatildi.’ sözleri bir çırpıda duyuluyor. Kendini kurtaranlar, yakınlarının telaşına kapılıyorlar. Onların semtlerine doğru attıkları her adıma, karmakarışık deprem görüntülerinin zihinlerini allak bullak sanrıları eşlik ediyor. Karşılaşmak ve görmek istemedikleri resimleri geçiriyorlar zihinlerinden. Yakınlarından birinin enkaz altındaki hali şekilleniyor önce, sonra yıkılmamış binalara bakıp, bütün duyduklarına karşın, yakınlarını bu afetin dışında kalabilecek ayrıcalıklı bir konuma koyuyor ve iyimserliği iç dünyalarında ayağa kaldırma çabasını sürdürüyorlar. Yakınlarına kavuşanlar sonra halka halka diğer insanlar için endişeleniyorlar. Ambülâns sesleri, ağlamalar, inlemeler, yardım çağrıları, korkunç bir film setini andırıyor sanki. Kendisinin kurtulmuş olmasına sevinemiyor insan. Sadece şükrediyor.

Depreme aile fertlerinizle birlikte olduğunuz bir anda yakalandıysanız, yönlendirme yapmanız ve kontrolü sağlamanız daha kolay olacaktır. Ama ya ayrı ayrı yerlerdeyken yakalandıysanız, işiniz büsbütün zorlaşacaktır. Hele bir de tavsiyelere uymamış, yeniden bir araya gelmenin planını yapmamış ve yol haritasını çıkarmamışsanız onlarca parçaya bölünmekten kendinizi kurtaramazsınız. Kime koşacaksınız önce. Eşinize mi, oğlunuza mı, kızınıza mı? Aynı şehirdeyseniz, anne babanıza, kardeşlerinize mi? İletişim ağları çökmüşse ve evin çevresinde değillerse aradıklarınız, ne olacak? Kimi, nerede bulacaksınız? Hangi insan kümesine dalmanız gerekecek ya da hangi hastaneye gideceksiniz? Birlikte yaşadığınız mutlu ve huzurlu saatleri yeniden yaşayabilmek için aile fertlerini nasıl bir araya toplayacaksınız?

Ama olası bir deprem sonrası, aile fertlerinizle bir araya gelme noktasında bir program yapmışsanız, öncelikle nereye bakmanız gerektiğini biliyorsunuz demektir. Bu bir rahatlıktır her şeyden önce. Böyle bir durum da bile ailenizden bir ferdin bile eksik olması, ailede huzuru bozmaya yetecektir. ‘Hani konuşmuştuk.’ Diyeceksiniz ‘Emin’in şimdiye kadar gelmesi ya da belirlediğimiz telefonları araması gerekiyordu. Neden gelmedi? Neden yaptığımız plana uymadı? Demek ki, çok büyük bir sorun yaşadı?’

Siz onları bulabilmek için, bir türlü doğru yerden aramaya başlamadan bir film şeridi gibi, türlü mutluluk enstantaneleri gözlerinizin önünden geçer. Her bir çocuğunuzun doğumuyla yüzlerinize yansıyan mutluluk ifadeleri, anne baba diye konuşmaya başladıklarında, bu sözleri duymanızın sizde oluşturduğu sevinç coşkusu, ilk adımlarını atıp yürümeye başladıklarındaki zıplayışlarınız, hastalandıklarında kendinizi kötü hissedişiniz, işten yorgun geldiğinizde kapıda sizi bekleyen, gülümseyen ve sizinle daha emin olduklarını düşünen çoluk çocuğunuzun size sarılmak için hazır kıta bekliyor olmaları, yemek masasındaki gün değerlendirmeleri, minik şikayetler, halı üzerinde yuvarlanarak oynadığınızda çocuklarınızın gözlerinde fark ettiğiniz mutluluk ışıltısı, birini kucağınıza aldığınızda diğerlerinin tutuldukları kıskançlık nöbetleri sonrasında size sığınmaları, yazın pikniklerde düzenlediğiniz yarışmalarda sizi geçmesine müsaade ettiğiniz çocuklarınızın ‘Hey! Ben babamı geçtim’ çığlıkları, baharda beraber ellerinizi ceplerinize koyarak yağmur altında ıslanışınıza aldırmayışınız, kışın karın yağışını sıcacık çocuk odasının penceresinden seyredişiniz, kar topu oynayışınız, duygusal bir film seyrettiğinizde gözlerinizden dökülen yaşları çocuklarınızdan saklamaya çalışmanız ve daha bir sürü mutluluk anıları geçiverir zihninizden.

Çünkü ailenin reisi olarak, her yerde aile fertlerinizin mutlu ve huzurlu birlikteliğini sağlamak ve ailenizi toparlamak sizin en temel görevinizdir.

Yeniden bir araya gelmek, aynı karelerdeki mutluluğu yeniden yakalamak, bir deprem felaketinin ardından yeniden parçalanmadan, bölünmeden, eksilmeden, ilelebet sürecek bir birlikteliği kovalama heyecanı sarmıştır bütün benliğinizi.

Deprem sonrası tüm aile bireylerinizin güvenli olduğunu ve planladığınız şekilde yeniden bir araya toplandığını gördüğünüzde ne kadar mutlu olursunuz. Herkes, herkesi görünce ne kadar mutlu olur.

Ama insanların hayatında depremden daha keskin bir gerçek var. Her insanın mutlaka tatmak zorunda kaldığı ölüm gerçeğidir bu. Ve her ölüm, bir deprem etkisi yapar ailede. Her ölüm bir ayrılış ve her ayrılış bir kopuştur aileden. Her fert ayrılmak ve kopmak durumundadır. Baba ayrılır, anne ayrılır, kardeşler bir bir kopuverirler. Ölüm gelip çattığında kimsenin elinden bir şey gelmez. Kimse bir şey yapamaz, kimse ölümden kurtaramaz kimseyi. Herkesin gözü önünde, gerçekleşir ölümler. Aile zorunlu bir terhis yaşar. Yani ölümle dünyadaki depremden daha büyük bir deprem yaşar insan. Hatta bir kıyameti…

İşte filmin koptuğu yer burasıdır.

Eğer, hayatı sadece dünya hayatından ibaret kabul ediyorsanız, aile birlikteliğinizi ve mutluluğunuzu birkaç on yıl ile sınırlıyorsunuz demektir. Her şey, ölünceye kadarmış sizin için. Kendinizle hukukunuz, anne babanızla hukukunuz, eşinize olan sevginiz, çocuklarınıza yönelik şefkatiniz sadece siz ya da onlar ölünceye kadarmış. Oysa insan geçici bir süre için ne kadar candan sevebilir, ne kadar samimi olabilir ki sevgisinde?

Ama eğer bu dünya hayatını, hayatın sadece imtihan edildiğiniz bir bölümü olarak algılıyorsanız, o zaman aile fertlerinizin dünyadaki birlikteliğinin yanısıra ahiretteki birlikteliklerini de sağlamakla yükümlüsünüz demektir. Yani burada olduğu gibi, ölüm sonrası ahiret yurdunda da birlikte olacaksınız. Dolayısıyla ölümün neden olduğu dağınıklık sonrası, öbür dünyada ebedi bir birlikteliğin planlamasını yapmak ve buluşulacak yeri belirlemek lazım.

Buluşulacak yer konusunda fazla alternatif yok. Ya cennet ya da cehennem var insanlar için öbür dünyada. Bu bakımdan, aile reislerinin tüm aile fertlerini bir araya toplayıp, karşı konulmaz ölüm gerçekliğinin herkesi teker teker birbirlerinden koparmasının sonrasında yeniden nerede ve nasıl bir araya gelebileceklerinin bilgisini paylaşması gerekir. Bu onlara olan sevgi ve şefkatlerinin açık bir ifadesidir.

Önce nerede toplanmak gerektiği noktasında fikir birliği oluşturulmalıdır. Çünkü buluşulacak yerlere gitmenin şartları farklı. Cennette buluşulacaksa, yapılacak şeyler ayrı cehennemde buluşulacaksa yapılacaklar ayrıdır.

Deprem akabinde buluşma adına yapılacaklar, deprem olayı sonrasında yapılırken, ölüm sonrası buluşmalar için yapılacaklar, henüz hayatta iken yapılmak durumundadır. Ölümden sonrası için yapılacak çok şey yoktur. Dolayısıyla aile fertleri bir araya gelerek, ‘eğer biz, öldükten sonra da, burada olduğu gibi, mutlu, huzurlu ve bir arada olmak istiyorsak, hayatımızda, inanç ve davranışlarımızda birliktelik sağlamak durumundayız.’ demeliler.

Ya hepimiz, Allah’ın emir ve yasaklarına uyma noktasında aynı hassasiyeti gösterecek, başta namaz ibadeti olmak üzere diğer ibadetleri eksiksiz bir şekilde yerine getirerek kulluk görevimizi ifa etmenin karşılığında Allah’ın rahmet, merhamet ve ihsanına sığınarak cennette bir araya geleceğiz, ya da Allah’ı, O’nun emir ve yasaklarını tanımaz ve hayatımızı nefsimizin istekleri doğrultusunda idame ettirerek cehenneme ehil olacağız.

Orası buluşmalar için ne kötü bir yerdir.