İyilik

Adamın biri iyilik yapmayı bir hayat tarzı haline getirmiş ve sürekli iyilik yapmaya başlamış insanlara. Bir gün, oturmuş ve devamlı iyilik yaptığı insanları şöyle bir gözden geçirmiş. Bakmış ki, düzenli bir şekilde iyilik yaptığı insanların bazılarında hiçbir olumlu değişiklik yok. Üzülmüş bunu fark edince. Sonra kendi kendine bir karar almış. Bundan böyle demiş, iyiliği hak etmeyen kimseye asla iyilik yapmayacağım. Uymuş kararına. Ve iyilik yapmamaya başlamış, hak etmediğini düşündüğü kimselere.

Bu duygu içini kemirmiş bir süre sonra ve hak etmediğini düşündüğü kişilere iyilik yapmaya ara verdiği için rahatsızlık duymaya başlamış. Nihayet bu rahatsızlıktan kurtulmak için, sözlerine kıymet verdiği, saygı duyduğu bir bilgenin yanına gitmiş. Oturmuş dizlerinin dibine ve başlamış başından geçenleri anlatmaya:

– Efendim, demiş. Ben iyilik yapmayı bir hayat tarzı haline getirmiş biriyim. İnsanlara iyilik yapıyor, onlara faydalı olmaya çalışıyorum. Ancak bir ara baktım ki, sürekli iyilik yaptığım bazı kimselerde hiçbir olumlu değişiklik olmuyor. Sanki bunu yapmak mecburiyetindeymişim gibi algılıyorlar. Bu ise beni üzüyor. Ben de bundan böyle hak etmediğini düşündüğüm kimselere iyilik yapmamaya karar verdim. Ama bu duygu da epey rahatsız etti beni. Ne tavsiye edersiniz?

Bilge sükunetle dinlemiş adamı. Sözleri bitince, elini dizine koymuş ve tok bir sesle şunları söylemiş:

– İnsanlar, demiş. İnsanlar, kendilerine iyilik yapılmaya layık olmasalar bile, onlara iyilik yapmaya devam et.

Bu sözler, çok saygı duyduğu bilgenin ağzından çıkınca, adam başından kaynar sular boşalmış gibi olmuş. Kendisini suçlu gibi hissetmiş. Kötü bir adam olduğunu düşünmüş bir an. Günahkâr olduğunu zannetmiş. Yüzü sapsarı kesilmiş, ağzı kurumuş. Takatsiz kalakalmış öylece. Gerekçesini sormaya bile güç bulamamış kendinde.

Bilge sürdürmüş konuşmasını:

– İnsanlar, kendilerine iyilik yapılmaya layık olmasalar bile, onlara iyilik yapmaya devam et. Çünkü, sen iyilik yapmaya layıksın.