Sınırları belli bedendeki yüreğin genişliğine sığınabilmek

Yüreğini geniş tutmalı insan. İçinin genişliğinde, yüreğinin ferahlığında huzur bulmalı ve yüreğinin genişliğine sığınmalı. İç dünyasına iltica etmeli.

 Dış dünyanın insanı bir cenderede sıkıştıran, ruhunu, yüreğini daraltan, iç dünyasında bir panik, bir sıkıntı, bir stres oluşturan her şeye karşı, yüreğinde bin bir kapı aralayıp genişliğe, ferahlığa açılmalı insan. Sınırları belli bedeninde şiddetli esen kasvetli fırtınalardan, gergin ruh halinden, alabildiğine dingin ve geniş bir alan inşa etmeye çalışmalı.

 Peki ama bunu nasıl yapabilir insan? Yüreğinde sığınabileceği genişliği nasıl oluşturabilir? Kasvetli iç gerginliğinden nasıl sıyrılabilir? İç dünyasındaki daralmalardan kurtulup nasıl ferahlığa erebilir?

 İnsan yüreğinin genişliğine ancak güçlü bir iç dinamizm ile ulaşabilmek mümkündür. Yani yüreği zinde kılabilecek dinamik bir tinsel doku ile. İnançla.

 Sıkıntılardan, kasvetten, yürek darlığından, sıkıntının, kasvet ve yürek darlığının sahibine, yaratıcısına sığınarak, yürekte bir genişlik oluşturulabilir. Böyle bir genişliği oldurabilmek için bin bir kapı vardır insanın önünde. Hem de Allah’ın isim ve sıfatları sayısında binbir kapı.

 O’nun Kâbit ismine, Bâsit ismine, Cemîl ismine, Rahîm, Ğafûr, Qarîb, Mucîb, Şâfi, Kâfi, Kâdir, Fettâh, Emân, Settâr ismine yani O’nun bin bir isim ve sıfatına sığınarak daralan kasvetli yüreğinde, sadece iman ile mümkün olan bir genişlik oluşturabilir insan.

 İç gerginliği elbette insanın dış dünyası kadar kendi yaşantısıyla da alâkadardır. Ancak Allah hiçbir kapıyı insanın yüzüne kapatmamış; bilakis tüm isim ve sıfatlarıyla kullarına maddi-manevi bütün nimetlerini seferber etmiştir.

 Allah inancı bir genişlik, bir ferahlık ve bir sükunet getirir insan yüreğine. Her şeyden, her şeyin sahibine sığınmak. Dahası sığınmak gerektiğini bilmek. Yani acziyetin, çaresizliğin bilincinde, bir sığıntı edasıyla Allah’ın bütün isimlerine yönelmesi dolayısıyla açılacak bin bir kapıdan yüreğinin inançla bezenmiş geniş ve ferahlığına açılabilir insan.

 Nasıl sığınır insan Allah’ın isimlerine?

 Elbette dua ile. Çünkü dua, çaresizlikten bir kaçış ve bir acziyet ifadesidir. Her şeyden her şeyin tek sahibine sığınmaktır.

 Dua içkin bir diyalogdur.

 Bir açılmadır. Bir sır paylaşımıdır.

 Bilerek ya da bilmeyerek işlenen günahlardan, ayıp ve kusurları örten/setreyleyen ve Settâr olan Rabb’e bir münacaattır. İhtiyaçları karşılayacak tek ve en cömert mercie bir yakarıştır. Yüreklerde insan için dinginlik oluşturacak olan dua bir anlamda insanın kendisini bilmesidir. Bir ihtiyaçtır.

 ‘Siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder yerinize günah işleyen sonra tevbe eden bir kavim yaratırdı’ diyor Peygamberimiz. (Dipnot: Ebu Hüreyre rivayet ediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi. Müslim, Tevbe 9, (2748).

 Demek ki, tevbe edilmesi durumunda, işlenen günah insanı değersiz kılmıyor. Belki işlenen günah sonrasında kulun tevbe etmesi, hatalarının farkına varması, hatasından ötürü yüzünün kızarması, boynunun bükülmesi, çaresiz ve aciz kalması, kendisini kul; Allah’ı tüm isim ve sıfatlarıyla Rabb olarak bilmesine neden oluyor.

 Günah elbette insanîdir. Ve yine elbette Allah, samimi bir yakarışla kendisine yönelen her pişmanlığı bağışlayacaktır.

 Çünkü O, çok bağışlayandır.