Sen Peygamber Olduğunu Söylediğinde

Sen vefat ettiğinde ey Muhammed!

‘Er-Refiku’l-a’la’ deyip
Medine sokaklarından çekildiğinde
Gözler seni arayıp karşılaşmayınca gözlerinle
Ömer bile yenilince sensizliğin hüznüne
Başlangıcı yineledi Sadakat çiçeğin
Peygamber ikliminden derin bir soluk alıp
Yıldızlarının ağırlaşan hüznünü dağıttı:
Kim Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki o ölmüştür.
Kim ki Allah’a tapıyor, bilsin ki Allah ölümsüzdür.
Peygamber olduğunu söylediğinde Sen,
Ey örtüsüne bürünen!
Herkesten önce
Mekke kadınlarının en kutlusu inandı Sana.
Hüveylid’in kızı
Fatıma’nın annesi.
Sana öyle bir aşk ile bağlı
Sana öylesine düşkündü ki
Vahyin sahibi
Sana muhabbeti aşkına,
Ona selam iletti…
devamı için

Herşey bizim gördüğümüz gibi mi?

IMG_20140107_081706Davranışlarımızın önemli kısmını zihni kabullerimiz oluşturuyor. Kafamızda başlayıp, kafamızda bitiyor bir çok şey. Dışımızdaki dünyayı, zihnimizdeki kabullerle algılıyoruz. Kişiler ve olaylar, onlara biçtiğimiz fonksiyonlar kadar etkili olabiliyor hayatımızda. Ve nedense çoğu zaman çevremizdeki insanlara biçtiğimiz kılıfı bir daha değiştirmiyor, onları hep aynı şekilde değerlendiriyor ve bunun da gerçek olduğunu zannediyoruz.

Hani baltasını kaybeden bir köylüden bahsedilir ya. Baltasını çocuklarının arkadaşlarından birinin çaldığını düşünüyormuş. Çocuğa o rolü biçmiş zihninde. Onu her gördüğünde hareketleri tam da bir balta hırsızının hareketleri gibi gelmeye başlamış kendisine. Yürüyüşü balta hırsızı yürüyüşü gibi, oynaması balta hırsızının oynaması, gülmesi balta hırsızının gülmesi gibiymiş çocuğun. Bir gün evlerinin altındaki ahırı temizlerken, köşedeki odun istifinin arasında görmüş baltayı. Şimdiye kadar çalındığını sandığı baltayı, aslında kaybettiğini anlamış. Dışarı çıkıp köy meydanına giderken, oyun oynayan çocuklara takılmış gözü. Baltasını çaldığından şüphelendiği çocuk da aralarındaymış. Ama bu kez koşması, oynaması, gülmesi hiç de bir balta hırsızınınki gibi gelmemiş ona.

devamı için